4 Mart 2010 Perşembe

Küreselleşme ve Özgünlük

Arkadaşlar,

Temel bey yine hayatın bir gerçeğini yakalamış ve kendi uslubuyla çok güzel anlatmış. Okuyacağınıza eminim ancak küçük bir soru ile çıkarımımı paylaşmak istiyorum...

Yaratılmış gerçeklik giderek artacağına ve herşey birbirine benzeyeceğine göre fark nasıl yaratılacak? Bence kültürümüzden ve insan duygularını doğru analiz ederek yaratabiliriz... Sizce nasıl yaratarız..

Selamlar

Azmi




Küreselleşmeyle birlikte herşey aynılaşıyor. Bu süreci durdurmak mümkün değil.

Yaratılmış gerçeklikten kurtulmanın imkânı yok. Hatta yaratılmış gerçeklik giderek artacak. Gelecekte daha çok Las Vegas, daha çok Dubai çıkacak karşımıza. Her geçen gün daha fazla Disney diyarları oluşacak.
Bu süreç içinde her şey Mc Donalds’lar gibi birbirine benzeyecek. Bundan kaçış yok.

Önemli olan, bütün bu “yaratılmış gerçeklik” ve hızla artan benzeşme içinde sahip olduğumuz ve bu coğrafyaya ait kültürel unsurların kıymetini bilmektir. Bu unsurların bazı kusurlarının olması onları değersiz kılmaz, aksine daha sahici yapar.


Temel Aksoyun blogundan
http://www.temelaksoy.com/2010/02/kuresellesme-ozgunlugu-yok-eder-mi/

 devamını okuyabilirsiniz.

2 yorum:

  1. Azmi Bey,
    Sorunuza biraz özeleştiri yaparak, okuduklarım ışığında kişisel fikirlerimi katarak cevap vermek istiyorum. Doğruluğu yanışlığı konusunda takdiri sizlere bırakıyorum.

    Yaratilmiş gerçeklik giderek artacağına ve herşey birbirine benzeyeceğine göre fark nasıl yaratılacak?
    Bence, farkın nasıl yaratılacağı kadar bu farkın yaratılmasına nereden başlanacağı sorusunun cevabı da bir o kadar önemlidir. Bence işe kendimizden başlamalıyız.
    ‘Yaratılmış gerçeklikleri’, sahicileri yerine talep eden kim? Yada sunulan ‘yaratılmış gerçeklikleri’, gerçekmiş gibi kabul eden, tercih eden ve sahicilerinden uzaklaşan kim? Zaman zaman ‘bizler’(!) de ‘yaratılmış gerçeklikler’ ortamında, ‘yaratılmış kişilikler’ gibi konuşan, giyinen, davranan hatta düşünen ‘yaratılmış toplumu’ inşa etme girişimine yardımcı oluyoruz. Örneğin, çeşitli dizi karakterleri gibi giyinen konuşan hareket eden o kişiliğe bürünen gençlerimiz her geçen gün kültürümüzden ve kendilerinden uzaklaşıyorlar. Dolayısıyla özgünlüklerini ve yaratıcılıklarını kaybediyorlar.

    Bireysel olarak baktığımızda; ‘kendin olma-kendin olabilme’ bir başlangıç olabilir. İnsanlar kendi içindeki o kişiliği ‘yaratılmış kişilikle’ özdeşleştirmek yerine, kişiliğinin özel olduğunun farkına varıp farklılıklarını geliştirmeye çalıştıkları taktirde; ‘benzeşme-aynılaşma’, yerini ‘özelleşmeye’ bırakacaktır. Bu yaklaşım mutlaka topluma da yansıyacaktır. ‘Kendileşen’ kişi özgün düşünecek özgün davranacak ve bu özgünlük giderek artan benzeşmenin oluşturduğu ‘yaratılmış gerçeklik’ ortamında gerçek farkın yaratılmasına zemin hazırlayacaktır. Bu gayretlerin başarılmasında, kendi kültürümüz bize öncelikli yol gösterici olacaktır.

    Dolayısıyla farklılaşma beraberinde kişilerin inovatif düşünmelerine yol açacak, uzun vadede inovasyon, toplumun yaşamının bir parçası haline gelecek ve yaratıcı bir kültür doğacaktır diye düşünüyorum.

    Diğer yandan ‘empati yapmak’ ve ‘farklı bakış açılarıyla olayları yorumlamak’ önemli birer anahtar olabilir. Ancak insanoğlu olarak, genellikle empati yapma eksikliğimiz mevcut. Bu özelliğin geliştirilmesi gereken önemli bir özellik olduğunu düşünüyorum. Aslında sağlıklı bir empati, insan duygularının doğru analiz edilmesiyle örtüşüyor. Içinde yaşadığımız toplumu çok iyi şekilde gözlemlemeli, anlamalı ve yorumlamalıyız. Müşterilerimizi gerçekten anlamaya özen göstermeli ve onlara samimi, gerçek birer partner olduğumuzu hissettirmeliyiz. Onların isteklerini, her zaman karşılayabileceğimizi ve onların menfaatleri doğrultusunda çalıştığımızı; ancak gerçekten bu şekilde çalışarak, onlar gibi düşünüp, onlardan biri olduğumuzda onları inandırabiliriz. Bu şekilde fark yaratıp müşterilerimizin güvenini sağlayabiliriz. Temel Aksoy’un son yazısında da vurguladığı gibi. Maaliyetleri düşürüp kàr odaklı olmak yerine, müşteri odaklı olmamız en büyük farkımız olacaktır. Bu farklılığımızın sonucu da bize sürdürülebilir kàrlılığı getirecektir.

    Gelişmeleri daima farklı bakış açıları ile yorumlamalı, ve ilişkilendirmeliyiz. Örneğin,
    Çin, son yıllardaki aşırı büyümesi ve potansiyel gücü sonucu büyük bir tehdit haline gelmiştir. Birileri her ne kadar Çin’i bir tehdit olarak görmeye devam edip bir taraf oluşturmaya çalışsada; yerleşmiş ve gelişmeye devam eden Çin gerçeğinin farkındalığını kavrayıp, tehdit olarak hayatımıza giren Çin’i süreçlerimize dahil ederek fırsata çevirmenin yollarını aramalıyız.

    Sonuç olarak kendi kültürümüze sahip çıkmalı, Çin örneğinde olduğu gibi ‘Yaratılmış Gerçeklerin’ kültürümüz için birer tehdit unsuru olduğunu aklımızdan çıkarmadan zararlarından korunmalı; ama aynı zamanda kültürel farklılıklarımızı koruyarak bundan faydalanıp duruma entegre olabilmeliyiz.

    Herkese İyi Akşamlar,
    Saygılar,

    YanıtlaSil
  2. Özgür, bu tür soyut konularda doğru yanlış olmadığını düşünüyorum. Esas olan yaşanmışlıklardan çıkarak soyut kavramlara anlam katabilmek. Sonuç olarak yer verdiğin cümle “Sonuç olarak kendi kültürümüze sahip çıkmalı, Çin örneğinde olduğu gibi ‘Yaratılmış Gerçeklerin’ kültürümüz için birer tehdit unsuru olduğunu aklımızdan çıkarmadan zararlarından korunmalı; ama aynı zamanda kültürel farklılıklarımızı koruyarak bundan faydalanıp duruma entegre olabilmeliyiz.”benimde düşüncelerimi açıklıyor .

    Diğer taraftan Maaliyetleri düşürüp kàr odaklı olmak yerine, müşteri odaklı olmamız en büyük farkımız olacaktır. Bu farklılığımızın sonucu da bize sürdürülebilir kàrlılığı getirecektir.” konusunda açıklama ihtiyacı duydum, Maliyetleri düşürmek ile müşteri odaklı davranarak müşterinin satınalma isteğini artırmak (mavi okayanusun temel prensipleri içinde de yer alan) yaratılan değeri artırıyor. Bu nedenle ikisininde vazgeçilmez olduğunu düşünüyorum.

    Selamlar

    Azmi

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.